29 Kasım 2010 Pazartesi

Bir‘an’

Buz’dan sözcüklerin soğukluğunda
ç’evirip kapağını bir ‘an’ın,
yudum yudum ruhum damıttı
kim-ses-s-izliğimi…

Yazı kalır, söz uçar derler…
 Oysa dün gece k’arşıma alıp
konuşmak istemiştim s’eninle,
boyuma bakmaksızın…

Ne haddime bilmeden, düşünmeden
imge’de okuyor olduğun ç/ağrışımlarımı
düz,yalın, iç’ten s’öz’el vurumuyla
 akmak ruhuna… Ki ;
sözler’im’İZ uzayın-sal- s’onsuzluğuna bır’aksın…

Sözcüklerin öncesinde dilsizdi gece…
Sözcüklerin ardından sustu yürek…
Tanrı’nın oğlunu çarmıha gerenler,
 kızını bekârete s’atarlar içlerindeki
sahte d’ini korumak için…
(Ç)ağlasam neye yarar ki?

Nihal Küçükdönmez
25.10.2010 / Pazartesi

Sokak Çocuğu

Hayat;  çıkmaz sokağın sisli yolunda,
önüm karanlık, ardım puslu...
 yaslı bir sokak çocuğuyum tinerden kafası dumanlı...
yolum yoklukta, yordamım kayıp...
düşlerim iç kanamalı bitkisel hayatta...
hücrelerimde "aşk"ın ustura acısı...

Hayat; kenarında durduğum bir uçurum...
Ayağımın kaymasına alışık,
 aklımın kayması karışık.
D'üşü-yorum
yok mu bu uçurumda bir ışık???

Nihal Küçükdönmez
05.11.2010 Cmt.
 17.40

Cennet

insan psikolojisi ince bir sırat köprüsüdür
cennette cehennem de insanın içindedir
insan sırat köprüsünden 

Tanrı'nın öğretileriyle geçer
ya da düşer
geçerse cennete girer
düşerse
cehennemde durmadan pişer



Nihal Küçükdönmez
Haziran 2010

eksi-k

kelimeler kaçışıyor aklımdan 
kayıp adadan denize savrulan
nehrin kıyısına bırakılmış yaşlı Eski'mo'
ölüme mi, özgürlüğe mi gider,
eski ne varsa yitik bir liman gibi
sözcüklerini bırakıp buzul ç/ağında(?)
eskileri sat eskiciye de

eksi-k-lerle bırakma yüreği...

Nihal Küçükdönmez
12/10/2010 - Pazartesi

Sus-A'şık!

İlk An

A'vuç içi
Ş'arap kadehi
K'edi sarmaşığı

Son-uç-
A'yak ucu
Ş'işe Dibi
K'açış Açısı

Son-su-suzluk
A'kıl oyunu
Ş'ev'k yatağı
K'alp dağı

Nihal Küçükdönmez
05.10.2010 - SALI

LİLİTH

Kendini güzellik tanrıçası ilan eden Lilith
Baştan çıkardıkça er-kek-lerini
şevk yatağının d/ölü'sü'yle
aşk sanrısında doğurur cinnetlerini

...Premethous cinneti cennet sanıp
kanarsa Lilith'in yalanlarına
yanıbaşındaki Afrodit'i görmez olur g/özü
Olympos’un efendileri yakmıştır ateşi...

Oysa ne Lilith gerçektir ne Afrodit
er-hatun kişi bilir kendini
Premethous'un sanal aşkı yerine
Çoban'ı da sever dilenciyi de...

Nihal Küçükdönmez
15.10.2010 11.30
-I-

Yorgunum dost
hissediyor musun
ruhumun çığlığını...
Özlemdir ben'liği-mi-n dini
Notaların zikrinde
...fikrimi yitirdim de
(K)alp'lerden geçerek
karanlığın kuytusunda
AŞK ile yandım
duyuyor musun
yüreğimin çatırdayışını...

-II-

Hep anlatımlara b'ağlayarak benliği
zincirlere vuruyoruz k'imliği
d'uyuyorsan iyi görmelisin
anla-t-man değil,
duyumsamandır önemli olan
yüreği…


Nihal Küçükdönmez
26.09.2010 Pazar
20.35 – 20.50

DEPRESİF

iyi değilim bugünlerde, ağlamak istiyorum sebepsiz, nedensiz...
Yüreğim yağıyor, gözlerim doluyor tıkanıp kalıyorum.
Bir damla yaş donup kalıyor gözlerimde. Aksa bitecek sanki her şey.
Donmuş bir nehir gibiyim.
Ruhumu kerpetenle sıkıştırmışlarda, yüreğimi deşiyorlar sanki...
Hayata dair tüm anlamlarımı,amaçlarımı yitirdim.
Ne inancım kaldı, ne umudum şimdi...
İdeal bildiğim ne varsa yitip gitti elimden...
Yorgunum!
insanlardan,
çabalamaktan,
ölüp ölüp dirilmekten yoruldum...
sessiz bir nehrin kıyısında bıraksalar da, yüzyıllarca uyusam şimdi...

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
15.03.2010 Pazartesi


YÜREĞİM YANGINLARDA

Sivas Katliamı Anısına…

Hak için Can almak
hangi kitapta yazar
Cani'ler "Can"ı ne bilsin
Yıkıp, yakmayı iş sanar.
 

Düşünmeyi bilmeyen katletmeyi marifet sanan
Be hey yüreksiz korkak,
On yedi yıldır Yüreğim yangınlarda
35 Canım var bu Can'da...

Pir Sultan Abdal'dır Pirimiz,
Hacı Bektaş Veli'dir Mirimiz,
Hayyam'ın kutsal şarabıyla yıkanır,
Mevlana'nın "BİR"liğinde semah ederiz.

İnsandır Şeytan'ın hası
Allah'ı anar, yakar Sivas'ı
Ey Allah'tan korkmaz şerefsiz -h-acı
Tanrım hesabını sorunca, nasıl diner
-vicdanındaki sancı?-

Can'ım "BİR"dir amma
Birken bin olur kaçma
erkekliğinin mi şanından, arkadan vurmak
Bak yüreğim Hakk ile karşında!

Şimdi çık da Allah'ının karşısına
Katil ruhunun ver hesabını
Allah diyen Allahsız kafir
Mekke'yi tavaf edip, namaz'la olunmaz müslüman...

Şeytan Ayetleri'nin şeytan-ı sureti,
Tanrım her nefesinizi yaksın diri diri
Ölümü fetva veren "karamolla-
O-ğ-u-L" deyu deyu sarsılsın yüreğinin temel'i...

Söz çoktur anlayana,
Sır sükuttur, yüreği yanana
tutuşur türküler Sivas harında
Yana yana dönerim Semah-ı AŞK'la...!


NİHAL KÜÇÜKDÖNMEZ
02/07/2010 Cuma 11:00

DEVİNGEN ACI

"dört yaşında bir çocuktum.
tek katlı bir evin bahçesinde görüp,
iştahla yediğim arnavut biberleriyle
çok sevdim acıyı...

on sekiz yaşına vardım
düşler büyüttüm umutlarımda
ölümün karanlık yüzünde yuğdum
karanlıktaki aydınlığı gördüm...

yirmi beşinde hayatın anlamsızlığında
kendimi buldum.

otuzuma yol alırken
yokluktaki varlığımdan
varlıktaki yokluğa döndüm...”


Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
29/07/2010 Perşembe



Ege'den Çığlık

kim-se-s-sizliğin çığlığı geceyi yakar
aydınlanır yıldızlar
rüzgar ruhumu yıkar
yalnızlığında avunur yürek...

 dönüşün gezegen hüznü vurur kıyıya
zaman dursa an'da
denize akan ayın ışığında
deliksiz uyusam...

 kainatın sonsuzluğunda
hiçliğe akıp
yakamoz olsam!

ayrılık türküsüyle özlemlerin
koy-n-una katık edip kalbimi,
kim-se-sizce ege'nin kıyısına bıraksam
ses-siz- çığlıkları olur mu gören???

 Nihal Küçükdönmez
20/08/2010 - Cuma
22:04 Seferihisar  -Ürkmez
Aşa Club


VAKT'in Ölümü

VAKİT öldürüyorum katlim meşru
bir itiraftan çok, isyanın iç çekişi bu!
zamanı vururken, bir böceği öldürdüm
kolumun üstüne gömdüm cesedini..
şimdi bunun günahını nasıl öderim ben?

oysa tam da ezanın VAKTinde
orucunu bozarken mümin
günahlarından arınmak umuduyla,
özden Aşk'la Tanrımı ruhuma sarmış
ne güzel demleniyordum ben!

ayıklığın sarhoşluğunda mı,
sarhoşluğun ayıklığında mı
daha günahkardır insan?

nefsinin hakimiyetinde çaldığı
yaşamların bedelini orucuyla öderken mi,
AN'ın tadında bir kadeh şarapla
VAKTini keyifle öldürürken mi
sevaplanır cennetin köşesini?

NİHAL KÜÇÜKDÖNMEZ
13/08/2010 Cuma
20:30

günah-ı-kar

Bir "tane" bulsaydık
tane tane oyna-ş-saydık.
"Aşk"ın Öz'üyle sev-iş-ip
günah-ı-kar suçsuz kal-say-dık...

 Bir damla olsaydık
damla damla boşalsaydık
Gecenin gökkuşağı yedi kara-n-lık renginde
sevab-ı-kar hücrelerine ak-say-d(t)ık...

Nihal Küçükdönmez
11.08.2010 Çarşamba
18.00



De'h'li-z

Ateşle yazdım hayatı
öz'ümü kazıdım suya
ilk seni sevdim, sonum sensin
es benliğime, üfle nefesini
hücrelerime yayılsın 'Aşk'ın ateşi...

İnsanların gözlerinden ruhlarını okurum
artık ne kalem tutar elim,
ne kelam eder dilim
bir tek sen esirgeme kendinden beni
duyan yok bu sözsüz deliyi...

Yüreğim yağar yıldızlara
Hüzzam makamında (ç)ağlarım,
inceden,
derinden,
kendimce,
deliliğimce
severim hayatın narin suretini.
Martının tiz sesinde bulurum
kimse-s-'iz'liğimi!

Hiç beklenmedik bir an'da
dokunur ruha yaşamın giz'i,
Öz'ünü bulurken 'Can'
gözlerde görürsün ikililiği,
düşler yakamoza çarpar
sarhoşluğum, düş-l-er okyanus'un'a,
incelikle esen Meltem rüzgarında ürperir
incinirim...

Bütünden sayarak darbeleri
Gizem'li yolların Gül kokulu İZ'inde
Aşk ile semah ederim!!!

Nihal Küçükdönmez
14.06.2010 / Pazartesi
23:45

HAZİRAN SAĞANAĞI

En çok vapurlarından tanırım
-Gözlerine asılı- İstanbul'u
Yitikliğim bundan...

Sen gittin ya İstanbul sağanak...
Parçalı- bulutlu Ruhta arınır,
arnavut kaldırımlı taş sokaklar.
Sırılsıklam geceye örtünür,
tiner kokulu çocuklar.

Çocukluğuma dönerim,
-Balat'ın-
Ihlamur kokulu dar sokaklarından
Özleminle hırpalanır, savrulurum...

Oysa bilmem çocukluğumdaki Balat'ı
hiç oynamadım
arnavut kaldırımlı taş sokaklarında,
ıhlamur kokularıyla ruhumu yuğmadım...

Salt gözlerinde gördüm
-Balat'ı-
Sevişim bundan...

Farklı kentlerin, aynı düşüncelerinde yoğrulurken,
karanlık kuyulardan ışığa çıktıkça öğrendik:
ayrık otunun zehri, aynı acı-yı- bırakır dil de
-de
Her kentin aynı mıdır çıkmazları?

-İstanbul’un başka bir tarihi semtinde
Haziran sağanağıyla yıkanırken çırılçıplak;-

Salt sözcüklerinde yaşadım
-Balat'ı-
Kim-se-s-sizliğim bundan...

Nihal Küçükdönmez
25.06.2010 – Cuma / 29.06.2010 - Salı

28 Kasım 2010 Pazar

YOKLUK


Yokluğun vurgun ötesi;
On iki asırlık çınar gölgesinde
uyur sensiz kalan benliğin
yıkımsal kesite bölünmüş
ruhumun gölgesi...



Nihal Küçükdönmez
07/08/2010 Cumartesi
00:10

Ağustos

Ruhum ağustos'un buz tutmuş kaldırımlarına düştü.
Sırılsıklam üşüyorum yokluğunda.
Varoluşun çıkmazında
benliğimi ses-sizliğ-inle damıtıyorum...
Ne tuhaf zamanın yalan kesitinde
şimdi senden daha yaşlıyım.
Oysa bilemezler,
yol kenarına düşürülmüş
kimsesiz bir ceninim aslında...

Nihal Küçükdönmez
01 Ağustos 2009 Cumartesi
18:27

ZAMAN KISKACI


Geçmişe sıkışıp kalmakla,
Yarını yakalamak arasındayım.
Neresindeyim bu yaşamın
                            bilemiyorum.

Gitgide eriyorum
Zaman kıskacında.
Avuçlarımda ufalanıyor günlerim.
Akrep yelkovanı geçiyor,
                            durduramıyorum.

Nerde şimdi düşlerim,
Geleceğe dair umutlarım,
Coşkun çağlayanlara korkusuzca dalan yüreğim
Çılgınlığım, ilk aşkım,
Sevdiğim…
Sevip de terk edildiğim!..
Çocukluğumu geri istiyorum.
 
Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
05.10.2001
Cuma 23.25



YİTİK LİMAN


Kelimeler yitik bir limanda demirledi
kayıp kentin yazıtları
kanıtıdır mühürlü gizin.

Homeros lirik harflerin kilidini kırdı.

Ağıtıdır savaşa giden yiğidin ardından
yakılan İlyada’nın Destanı.

Troya’nın yanışından öte
yüzyıllardır süregelen insanlığın
yok oluşudur bu kan göledi.

Bu kent ki yalnızlığa bölünür,
ruhu ikiye ayrık deliler serüveni.

Galibi yoktur iç savaşların
durmaksızın çatışır imgeler

Sessizliğin gömüdünde uyur düşlerim…

 Nihal Küçükdönmez
Mayıs 2007 – 07.07.2007 / Cumartesi

YİRMİ SEKİZ ŞUBAT PASTASI

İlkim;
          İklim’im
Çorak topraklarımdan fışkıran,
          minik papatyamın tohumu;
Hüzne gebe gecelerimin,
          sancılı gündoğumu;
Dingin nehirlerimin,
          hırçın çağlayanı;
Derinliğinde kulaç atarken,
          ansızın beni kıyıya sürükleyen okyanus!
Sevdiğim,
          sevdiceğim,
Ey güzel çocuk!..
Gençliğim,
          çocukluğum;
Hüzün notalarımın,
          nihavent makamı;
Unutulduğum,
          gözlerine tutulduğum,
                          bakir aşkım…

Yaşamı paylaşırken sessizce,
          bilmesen de soluğunu duyumsadığım,
ve salt varlığına,
          polyannacılık oynadığım
Adam,
Nice mutlu yıllara

Derin coğrafyalarımın,
tarihsel kalıntısı…

PS: Unutulmayan gündoğumları ve batışlarına dair;
       28 Şubat doğumlularına -doğumlusuna- sana…


Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
02.03.2005 / Çarşamba


YILDIZ


Bir gün gelir de kendini insanlar içinde
yalnız hissedersen gökyüzüne bak!
ışıl, ışıl yıldız damlaları, akacak yüreğine.

Gülümserken sen,
küçük bir yıldız ağlıyor olacak.
Yıldızı yakalamak senin elinde
geç olmadan…



Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
       24 / 01 / 2001
    Niğde – Evimde…

YAŞA-R-M




Canımı yakmıyor artık hiçbir şey
Ne giden bir sevgili, ne de yitik bir düş.

Geçmişin silik ayak izleri,
Kalmadı yüreğimin takati.
Geriye kalan izmarit kokulu benliğimin
Bir şişe şarapla yıkanan, yanık külleri.

Senaryosu eksik filmin siyah beyaz perdesinde
Yorganımı çekip üstüme, uyumak istiyorum sadece.

Yine de avunurum yokluğumun girdabında,
Düşlerin sanrısında kaybolur ruhum.
Bitmeyen döngünün çıkmazında, inadına
Yaşar umut yüklü bir papatya…


Nihal Küçükdönmez
09/03/2008 – PAZAR

02.20

YAŞAMIN KANATAN YÜZÜ

Sonsuzluğun dinginliğinde
yüzerken kendimle,
gecenin sessizliğini izliyorum.
Ruhuma dolan sigaranın
son nefesinde,
geçmişi dinliyorum.


Ansızın bir ürperti sarıyor bedenimi,
üşüyorum…
Siyah beyaz bir fotoğraf düşüyor
aklımın kuytu köşelerinden,
silik hafızam netleşiyor.


Zaman durgun
bir nehrin kıyısında,
gidenler ve gittiklerimin ortasında
yalnızlığımı sorguluyorum.
Hem çok özlüyor,
hem neyi özlediğimi bilmiyorum.


Puslu havada kör bir
yürüyüş şimdi gelecek.
Yarınlar belirsiz
korkuyorum…


Sürgün verdi toprağından minik papatya
hücreleri bulutlarla sevişti
sağanak yağmurlarımla boşaldı an’a
ölüyorum!


Ölü bir dinginlikte şimdi bedenim
Kendimle çoğalıyorum.
Yalınayak çakıl taşlarından geçerek
yaşamın kanatan yüzünü öğreniyorum.


Karanlık sahnenin ortasında
pantomim oynarken parmak uçlarında,
yamacın kıyısından
okyanusun laciverdini düşlüyorum.
Dalgalar vuruyor yüzüme,
her bir zerreciğini ellerimde biriktiriyorum,
yaşam haritasının çöllerinde
kurumuş yüreklere savurmak için.


Ve ekiyorum benliğimi çorak tarlaya
yüreciğimin coşmasını bekliyorum
umutla…






Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
 16.05.2005 / Pazartesi  
               00:00



















 

YAŞAMAK




Durgun damlalarında
                                yaşamın
Uyurken sırtüstü
Dalgalar yüzmeyi öğretti
                                bana
Kulaç attım çıkmazıma
Her kulaçta daha bir
                                hür
Ve biraz daha
                      tutsak...
                       


Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
30 / 06/ 1999 - Çarşamba
Babil Cafe                                                   

YAMA

Yokum aslında
silik bir gölge oyunuyum yalnızca,
yitik düşlerimin çıkmazında
tek başına
- ki;
bilincin kıvrak derinliklerinde
yüzerken her gece,
kaçma cesaretini bulamamanın azabında
bitirirken bir an’ı daha,
her umutsuzluğun umudunda
açılırken perdeleri sahnenin,
döngüsel zamanın yorgunluğu
düşer güne…

Sayfalarım tükeniyor
yazmaktan değil,
yaşa-yama-maktan!

Yaşama yama dikmekten tükendim
şimdi beklemekteyim
suskun -,-
                  ölümü…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
27.07.2005 / Perşembe
               00.30









YAĞMUR KOKUSU



Yağmur vuruyor pencereme,
küçük bir kuş üşüyor.
Ilık, tuzlu, hüzün kokulu
gözlerinin sağanağında,
avucumu uzatıyorum sessizce
incinmiş yüreğine!
Hüznünü yüreğime katıyorum…






Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
06.04.2005 / Çarşamba
         00.15

YAĞMUR




Dışarı da yağmur mu var ne?
Pencereden yaşama bakıyorum,
güneş ışıl, ışıl…
yağmur ne gözlerimde, ne de yaşamımda,
sağanak olmuş akıyor yüreğim!


Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
21.06.2002 / Cuma
    Niğde / 19.52


“VAR” MISIN?..

Duyumsar mısın
Yaşadığım acıları?
Dostum musun?
Dost dediğin yanında olmaz mı insanın?
Sevdiğim misin?
Ben sualsiz severim her şeyi…
Ama sevinin her türlüsünde,
Yanında değil midir sevdiğin?
Dostun, kardeşin, aşkın!
Ağlamak isteyip de,
Ağlayamamak nedir bilir misin?
Yorgunum!
Bunca sorunum arasında
Omzunu verir misin?..

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
  20.09.2004 / Pazartesi
                01:30




Yaş-lı Çocuk

Burcu ALP ÖZTÜRK'e

Yaşlı bir çocuğum ben

büyüyemedim

hayata karşı

zaman neyi değiştirir ki kardeş

yüreğimin gizinde bulursun

ancak beni

elbet istersen…



Herkese açılmaz dehliz denizlerim

öyle bir coğrafya ki

sabır ister keşfi.

bazen çıkmaz bir labirentte

bulursun kendini

dolanır dolanır aynı noktaya gelirsin

oysa geçtiğin yollarda


bembeyaz kırçiçekleri serilir ayaklarına

görebilirsen tabi…

bakmakla görmek arasındaki fark bu

bakmakta değil

keramet

görebilmekte dehlizi.



Paramparça yüreğimdeki

küçücük

umut ışığı

sımsıcak sarmalar hayatı sevice

dost ki boşa sarf edilecek

sözcük değil

paylaşılmadan yaşamlar

çabalamadan, ırak çorak çöller

aşılmaz


sınırsız okyanusa varılmaz

istersen,

görürsen, yaşarsan

tarihi kalıntılarımdaki çorak coğrafyalarımın

ardındaki sınırsız maviliğe ulaşırsın…

Sonrası bize kalmış!



Asıl

“biz” olabilmekte hayat


paylaşabilmekte solukları güvence

bir

kadeh beyaz şarabın sunduğu keyifte

hüzünlü bir anı’nın bulduğu omuzda


varabilmektir keşf-i diyara…



Kurulan her tümce

yapıtaşlarımızın temelidir.

düşünülerek

oluşturulmalı simetri

milimetrik ölçümlerle kurulu piramitlerin

kimyasını bilemem ama

edebi eserlere ilham kaynağı olmuş

bir

muammadır hala


gizemli bir coğrafya

keşfedildikçe yeni

keşiflere gebe…



yaşlı bir çocuğum ben

büyüyemedim hayata karşı

oysa iç denizlerim öyle kocaman ki

inebilirsen derinlerine


yağmurların ardındaki toprak kokusu

yayılır bedenine

küçücük bir papatya tohumu filizlenir

soluğunla

yetiştirirsin

ve zamanla hayata karşı da büyümüş (?)

yaşı olmayan

yüreğime ekersin…



Sonrası sana kalmış!



Nihal Küçükdönmez

30.09.2005 / Cuma