6 Eylül 2009 Pazar

Gökyüzü Paramparça

“Gökyüzü paramparça
ağlar usulca
şiir bir yürek işi
ne zamandır unutmuştu yüreğim
                           bu sevi’yi…”

Paramparça beynimin hücreleri
yağar usulca,
                      yüreğime
                                     yıldızlar düşer.
Küçücük bir ışık içimi aydınlatır.
Minik bir kedinin yumağa sarmalandığı gibi
                                  sarmalanırım umuda!

Bana hep duvarlar dost,
                                      ben insanlara.
Alyuvarlar büyük dolaşımın çıkmazında,
yürek küçük dolaşımda sıkışır kalır.
Düşüncenin okyanusunda
bir kibrit kutusu büyüklüğündeki peynirin
o hiç tadılmamış lezzeti uğruna
beyaz deney faresi,
labirente sıkıştırılmış yüreğiyle
                                      çırpınır amansızca.
Oysa yakalayıp özgürlüğün bir tutam saçından,
savrulmak isterdi sonsuzluğa…

Suyun kaldırma kuvvetine inat
Sevişmek vardı deriliklerde;
Mertçe,
             Dostça,
                          Sevda içinde.
Yazık ki kanla yıkanmış beyinler,
hep bir savaşın eşiğinde,
en kötüsü de çatışır hep yüreğinle
savaşırsın kendinle.

Çıkmazın en kuytu köşelerine sığınır,
çömelir; kaldıramaz yürek kendini.
derinliklerde ölü yılgınlığına bürünür apansızca
oysa;
        yaşamak doya doya,
                                         soluksuzca
hiç bitmeyecekmişçesine, duracak olan bu döngünün
sevişgenliğini paylaşmak doyumsuzca,
                yaşamak olmalıydı inadına!
Böyle hain, böyle kahpece,
               mutluluğa hasret değil…

Yine de güzel soluksuzca yaşamak,
yalnız ama sevgi dolu,
              kocaman yüreğimdeki
                    UMUTLA!!!

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
08.05.2001 / Salı - 02:21
Niğde / Evimde

GİT – DE –

Gidiyorsun ardına bakmadan
Bakakalıyorum ardından
Yüreğim acıyor,
Gitme demek geliyor içimden
Git de düğümleniyor sözcükler…

Neden diyorum neden vazgeçemiyorum senden
Sen bana bu kadar uzak,
Ve kahretsin ki yakınken
Bakakalıyorum ardından…

Bana canım deme, canımı yakıyorsun
Değer verdiğini söyleme, istersen göstermen yeterli…
Ya arayıp sorma beni, ya da bak gözlerime
Ama ne olur beni böyle ikileme düşürme
Yüreğimi acıtıyorsun…

Yeter bitsin diyorum bu başlamayan sevi
Her sona yaklaşımda beliriyorsun karşımda
Uçurum yüklemli başlangıçlara sürüklüyorsun beni
Seni görmek istiyorum diyorum
Susuyorsun!!!
Gitme demek geliyor içimden…

Git de düğümleniyor sözcükler…

Keskin bir kahkaha yankılanıyor benliğimin derinliğine
Umarsızca beni boşluğun kıyısına bırakıp,
Sonra da hiçbir şey olmamış gibi
Gidiyorsun ardına bakmadan…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
24.02.2007 / Cumartesi
15:25

GERÇEKDIŞI BİR VAROLUŞ

yaşamımdan dakikalar akıp giderken
dakikalar mı dedim
dakikaların koordinesiyle oluşan
günler, aylar ve yıllar
yılları aylara böl
ayları günlere
geriye kalan yalnızca
buruk gülümsemeyle anımsanan
geçmişten bir an’dır.

donmuş zamanın kesitinden
bölündükçe an’lara
bakışlarının gizinde kaybolurum
ayna gerçekliğinde yansırsın
gözbebeklerime
imkânsızdır, yanımdayken sen
var oluşunun gerçek dışılığı…

yine de yıpranmış fotoğrafının ardından
coşku ve erinç içinde fırlayıp
uzun bir yolculuktan dönmüş de
gittiğin yerleri anlatacakmışsın gibi
bakma bana öyle!

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
24.11.2001 / 21.03.2006
 Cumartesi / Salı
      00.10 / 14.55

GEÇ KALMIŞ SÖZCÜKLER

Çok geç artık yaşama,      
      Sana sevi sözcüklerimi fısıldamaya…
Dostlarla bile paylaşamam seni,
      Kendimle paylaşamazdım ki gözlerini,
O sınırsız, engin gözlerini…

Bilirim yaşamın gecikmiş an’ındayım.
      Çok şey mi beklediğim;
Biraz mutlu olmak, biraz gülebilmek
      Sevdiğimin omzunda usulca uyuyabilmek…


An’ındayım gecikmiş yaşamın.
      Ve sen gülüm sen artık geç kaldın bana…
Boşuna arama gözlerimi, bulamazsın aynı sonsuzlukta
      Ve bilirim duyamazsın beni.
İşte salt bu yüzden
       ya da geç kalmışlığımdan, fısıldarım sana:
Yaşamın sınırsızlığındaki gizemi;
       Sevgimi,
                    beni!
Nasılsa anlamazsın yine, boşver emi
                    İşte bu güldürür beni…


Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
18 / 11/ 2000 - 23:30
Niğde / Evimde

Gece Yıldızlar Ve Ben Bir de Deniz

Gece yıldızlar ve ben
uzanıp kaldırıma
seyre dalarız denizi.


Deniz suskun bir martı gibi,
kanat çırpar özgürlüğe.
bakışlarının dalgalı laciverdinde
taşkın köpüğü,
umudumuza yelken açar.


Gökyüzünün hicaz makamında,
yıldızlar aydınlatır geceyi.
Gece, tuzlu su tadında
biraz buruk, biraz hüzünlü
balıklama dalar denize,
kulaç atar sonsuzluğa…


Gece şafak sökümünü
yıldızlardan öğrendi, güne döndü.
Umudunun mavisini,
denizin dalgalı bakışlarından
yüreğine yama yaptı.


Yıldızlar parladıkça,
yakamozların gölgesi düştü denize.
günışığıyla aydınlanan deniz,
çıplaklığından utandı,
geceye sığındı.


Gecenin serin sularından
bir yıldız kaydı,
deniz yıldızla sarmalandı.


Toprağın yağmurla canlandığı
bu ilkbahar gününde,
cebimde kalan son kırıntı umutla,
denizi aldım avuçlarıma.
avutmak için onu,
terk eden yıldızın ardından.


Deniz parmak aralarımdan,
sızdı toprağa.
Toprak sırılsıklam kucakladı onu,
bedeninden bir tohum filizlendi.
Yıldız sürgün verdi yüreğinin çoraklığına,
yedi rengin coşkusu göğü kapladı.
Sarışın, mavi gözlü çocuğun gülümseyişi,
sımsıcak ısıttı bedenimi…


Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
01.04.2006 / 14.04.2006
Cumartesi / Cuma

GECE KELEBEĞİ

Yıldızların sönük - parlak ışığında
Uçar gece kelebeği.
Konar,
bir yıldızdan diğerine.

Bazı bazı özlemle anımsar,
geçmişteki günleri.
Dostlarını
                hatta
dost sandıklarını.

Vakit uçma vaktidir artık!
Uçar gece kelebeği
Yaşar doya doya
               her
                     an'
                          ı...

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
21 / 06 / 1999
Pazartesi / 18:00

GALATA

Ha Galata Mevlevihane’si,                 
                 ha Galata Meyhanesi
Aşk düşmeye görsün gönle
huşu bir ibadetle
kâh semah,
                 kâh rakı kadehiyle
ağlarım yane yane…

Sarhoşum!

Ne beşeri bedene,
                 ne fani zevke meylerim
dünya geçer gider
                Ben…
Uyanmayı beklerim!

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
29.06.2007 / Cuma
Galata Meyhanesi

FİLM ŞERİDİ

Film şeridinde saklı
bir anıdan ibaret yaşananlar,
fotoğraf haline bile getirmekten korktuğum.

Hazzın yağmurunda
aşkı yaşadığımı sanırken,
hazan rüzgarıyla savruldum.

Her şeyi silebilirim belki sana dair;
tüm yazıları, an'ları, film şeridini...
ama aklımdan nasıl silinir suretin,
yüreğimden sevgin?!

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
27.11.2006 / Pazartesi - 22.30

DENİZİN GÖZYAŞLARI

Karanlığı yırtan sessizliğin sesinde Gecenin tam ortasında,
İnsanlar…
Kimi uykuda ya da hastane odasında
Yaşama tutunma çabasında.
Herhangi bir barda;
Sarhoş aşklarına, dostluklara, sevdiğine
Yaşamdan uçarcasına.
Zamanı durdurmak istercesine,
Hızlı adımlarla eve varma yarışında.

Arabalar, hızla gelip geçen arabalar
Tren vagonları bomboş,
Kalabalık bir yorgunluğu üzerinden atmak istercesine.
Kör bir kuyuya saplanıp kalmış
Gibidir gemiler.
Ve bir insan yaşamdan vazgeçmektedir şu an
Oysa umutları, amaçları, ideaları vardı daha dün akşam.

Deniz; uçsuz bir sonsuzluk gibi, karanlığın ortasında
Yol kenarları ışıl ışıl, karşıki yamaçlar.
Orada tam karşıda
bambaşka bir il, bambaşka yaşamlar, acılar…
Ve bambaşka illere giden insanlar vagonlarda,
yorgun, uykulu, sabırsız…
Ve havalanan son uçakla,
bir başka ülkeye yol alanlar.

Bu yaz da bitiyor işte
Kırlangıçlar da terk ediyor bizi.
Yıldız kümeleri doluşmuş göğe,
Yarın hava güzel olacak
Ya da gecenin bir yarısı yer sarsacak yine öfkeyle
Çığlıklar!
Buram buram ölüm kokacak bir kent.

İnsanlar, ilişkiler, yaşam
beklentiler, umutlar, mutluluklar, hüzün.
Derin bir nefes çekiyorum içime, yarın bulamayabilirim.
An’ı iyi yaşamak gerek, başka bir an olmayabilir nefesimde
Sonra pişmanlıklar, gözyaşı ne işe yarar?
Elbet bir parça anısı kalmışsa geçmişin.
Yok unutulmuşsa çoktan,
Varamaz denize bir damla yaş.

Seyre dalıyorum denizi,
karşıları, o kenti.
Yazmak hiç bu kadar zor olmamıştı.
Hele söylemek, ben ki kelimelerimde kifayetsiz.
Salt düşüncem özgürce haykırır, içime hapsolarak;
SENİ seyre dalıyorum!

Ve düşünüyorum ne yapmaktasın şu an,
dost bildiğim, iki yılım, geçmişim,
geleceğim olamayan, yanlışım,
inanmasan da yalanım olmayan
kocaman çorak tarlam-ız-daki
MİNİCİK PAPATYAM
ne yapmaktasın?

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
23.08.2001- Perşembe 00.52
Pendik / Altkaynarca

DANE

İnsan soludu mu yaşamın gerçeklerini
Dayanamam dediği nelere katlanır
En kötüsü de alışmak yalnızlığa
Su içmek gibi yalnızlığı solumak
Her gün doğumlarına,
Salt kendinle uyanmak…

Herkes kendi yaşam öyküsünü yaratır.
Çoğu çağın keşmekeşsinde boğulur
Kendilerine sunulan sanal dünyada
Yürekleri kör, beyinleri sağır, gözleri dilsiz…
Bazılarıysa birer tutunamayandır yalnızca…

Sözcükler anlamlarını yitiriyor
İster zamanla, ister o anda
Özlemler yüklüyor sevdalar gecenin kuytusuna
Bilmeden özler mi insan?..

Peki ya özledikçe,
Öğrenir mi insan
Sevi’nin anlamını?

İstediğim kadar sürdürebilirim
Sözcüklerin sevişgenliğini!

Peki ya kendiminkini?..

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
27.11.2004/ Cumartesi
01:20

DENYA

Peki ya kendiminkini?..

İstediğim kadar sürdürebilirim
Sözcüklerin sevişgenliğini!..

Peki ya özledikçe,
Öğrenir mi insan
Sevi’nin anlamını?..

Sözcükler anlamlarını yitiriyor
İster zamanla, ister o anda
Özlemler yüklüyor sevdalar gecenin kuytusuna
Bilmeden özler mi insan?..

Herkes kendi yaşam öyküsünü yaratır
Çoğu, çağın keşmekeşinde boğulur
Kendilerine sunulan sanal dünyada
Yürekleri kör, beyinleri sağır, gözleri dilsiz…
Bazılarıysa birer tutunamayandır yalnızca…

İnsan soludu mu yaşamın gerçeklerini
Dayanamam dediği nelere katlanır.
En kötüsü de alışmak yalnızlığa
Su içmek gibi yalnızlığı solumak
Her gün doğumlarına,
Salt kendiyle uyanmak…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
27.11.2004/ Cumartesi
01:20

Çocukluğumun Geçtiği Ev

Çocukluğumu kaybettim bugün
Arandım, bulamadım.
Hani saçlarım uzundu, belime kadar.
Ben at olurdum, sen seyisim.
Koştururduk dörtnala
Duvardaki yağlı boya dağlara.

Mutluluğa şahlanırdık
Zaman akıp giderdi umarsızca,
Dağların yamacındaki çağlayanda…
Uçurtma yapmıştık birlikte,
Hiç uçuramadığımız ormanımızda.

Gökyüzü nasıl da maviydi o zamanlar?
Geceyi bilmezdim,
Yıldızlarda gözlerini aramayı…
Bilmezdim!
Çocukluğumun geçtiği evi,
Gözlerinle yitireceğimi.

Çocukluğunda ben doğdum,
Çocukluğumda sen en delikanlı halinde.
Ben güneşin doğuşunu,
ilk kez o evde gördüm.
Dayanılmaz doğum sancılarımızla,
İlk sevdalarımızı o evde doğurduk.
Acımızda bile huzur vardı,
Duvarlarından yayılan.
Çünkü yığma değildi odaları,
Sağlam kirişleriydi
Bizi birbirimize bağlayan.

Düşlerimin sınırsızlığına,
İlk evimde yelken açtım.
Kimsesizliğimin tokadında,
Kilidini açıp evimizin
“Küçük Prens”im oluvermiştin.
Nasıl da özledim,
Odamızda omzunda ağlayarak uyumayı.

Şimdi ne kadar uzaksınız bana,
Evimiz üç sokak yukarıda
Yaralı, yorgun, suskun…
Önce yalnızlığına terk ettik onu.
Sıvası dökük duvarlarında,
Anılarımızı yitirdik.
Oysa o, özenle sakladığı an’larımızı…
Çocukluğunu satabilir mi insan,
Anıların değeri ölçülebilir mi?
Kirişten yapılı özlemlerimin yanına,
Yığma hüzünlerim eklendi.
Sağlam sandığım lento mutluluklar,
Beyin hücrelerimi parçaladı.
Parçalı bulutlu hüzün sağanağı yüreğime,
Çocukluğumu gömdüm.

Şimdi sen, öldükten sonraki güzelliğinde,
Evimiz ise, doğduktan sonraki ölümümde.
Kalan son anımızı da kaybettim(!)
Çocukluğumu kaybettim bugün,
Çocukluğumu bana geri verebilir mi
Geçen zaman?..

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
14.04.2006 / Cuma - 01.00

“ÇOCUK YAŞTA OLGUNLUK ACIYI SOLUMAKTAN GEÇER…”

                                                        Burcu ALP ÖZTÜRK’e...
Yağmur yürekli küçük kız,
Sevda yürekli uçurumlarda
Seyre dalar dünyayı,
Savrulan benliğini
geçmişin tozlu raflarında arar.
Kimsesizliğiyle yıkanır…

Sen ki hüzünsel bulutlarının yamacında
parçalanırken yıldızlara,
sırılsıklam savruldum
uçurumun gölgesine,
Sevdasızlığımla,
Kimsesizliğimle,
       Babasızlığımla
                       yıkandım…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
22.03.2005 / Salı - 23:00

ÇIKMAZ

Güneşin             
             seheri parçaladığı yerde,
bir insan adımındaki
              yüreğim
yaklaştığını sanırken
              bir adım boyu
                                sevdaya,
sırılsıklam olmuş rüzgar
                               söndürdü
ağzımdaki sigarayı,
sürükledi bedenimi
çağlayan boyu
                      çıkmazıma.

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
25 / 03/ 1999 - Perşembe
Babil Cafe

ÇARPIM

Dünyanın bilinen tüm dillerinde;
-dinlerde, kültürlerde,
coğrafyasında; dağlarda, nehirlerde
kimyasında; yağmurlarda, gözyaşında
fiziksel çözünürlüğünde; depremlerde
hep bilindik beylik sözcüklerde,
isyanlarda, sıkıntılarda, hüzünlerde,
özlem yüklü sağanak yağışlarda,
okul sıralarında, banka kuyruklarında,
işe yetişme telaşında,
an’lıksal düşlerde;
öpüşmelerde, yürek atışında,
bedeni saran ılık boşalımlarda,
şiddetin doruk noktasında,
gecenin kuytusunda,
sayfalarca yazılacak tüm satırlarda,
romanlarda, öykülerde, şiirlerde,
uykuyla uyanıklık arasındaki o ince çizgide,
ölümle yaşamın gelgitlerinde,
kendimi kendimle çarptım
-son
       -uç
            -ta
yalnızlığım’
                -la
sarmalandım…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
31.01.2005 / Pazartesi

CUMARTESİ

Bugün orada günlerden ne?
burada cumartesi,
zaman durdu…

Dün güneşi gördüm,
boğazın üstünden
gülümsüyordu ışıl, ışıl…

“Yaşam” dedim yaşam,
bak ne kadar güzel!
tan kızıllığı kıvamında…

-Arkadaşım;
“bakmakla görmek arasındaki fark
bu olsa gerek” dedi…-

Fotoğraflarına bakıyorum,
aklımdaki suretine
yüreğim acıyor tan kızıllığında…

Hüznümü paylaşıyorum yeniden,
paylaştıkça azalır mı
sanırsın-ız- acı?

Bugün orada günlerden ne?
burada cumartesi,
zaman durmaksızın akıyor…

Ve ben geçen günlerin ardından gelen
her cumartesi’de
seni arıyorum
                     bakıyorum,
                                       göremiyorum…

Yağmur yüklü hüzünlerde,
özlemini soluyorum…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
19.03.2005 / Cumartesi / 01:00

DÖNGÜSEL BİR YAŞAM

Ağlama isterikleri arasına sıkışık yüreğim, İdealarının umutsuzluğunda
Amaçsızlığa sürüklenen,
Hüzünsel çarpımlarının kareköküdür bu beden.
Yorgun bir yaşam benimki…

Kalabalıklar arasında tek başına,
Paylaşalım derken, salt veren,
Dostluğun unutulduğu bu dünyada,
Yalnız bir yaşam benimki…

Sanal uyuşturucuyla yalnızlıklardan sıyrılan,
Sınırsız mutluluklar kurgulayan,
Düşlerde bir yaşam benimki…

Ölüm denilen yoksunluk ne ki,
Yaşamı doyumsuzca soluyamadıktan sonra
Yine de umut öldürür ölümü
Umut yüklü bir yaşam benimki…

Yalnızlıklar içindeki,
Sınırsız düşlerde
Yorgun ama umut yüklü
Sevdalı bir yaşam benimki…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
09.12.2004 / Perşembe
22:00

BELKİSEL BİR YAŞAM

Belki; basit düşüncelerle harmanlanmış
basit bir yazıdır bu,
sözcüklerin kesişme noktasını
bulmakta zorlandığım…

Ben bu zorlanmayı
yaşamın her hücresinde
solumaktayım
                      belki,
sigara içmeyi dahi beceremeyip
küllerini savurmaktayım,
                     sanki,
yitirilmiş bedenin küllerini savurur gibi…

Bozuk plak gibidir
belki hayatın ritmi
kırık bir ezgi gibi parçalı
sonuna ulaşamadan düşlerinin
ansızın gerçeğe dönüşmesi
gibidir duyumsayamadığın şarkı
belki geriye sararsın
yeniden,
             yeniden,
                          yeniden,
soluğun kesilir o anda
                          yeniden,
birden biter yaşam belki.

Ardından gece kelebeği belirir
karanlığın gölgesinden
karşı kıyıların yakamozları eşliğinde
belki de…

Belki görmek istenen bir düştür bu
ete-kemiğe bürünen
özlemin soyutluğunda
somutlaştırmaya çalıştırılan,
yokluğun anlamsızlığında
notalarla harflerin sevişgenliğinin
sessiz çığlıklarıdır…

Belki hiçliktir
ya da hiçlikte yer alan
anlamlı bir
                nokta.

Belki bir noktadır
ya da ardında kalan
ezilmiş, sindirilmiş
              noktalı virgül;

Belki bunca anlamsızlığa
karşın anlamlı bir
                          ünlem!

İster do minör, iste famajör
kesişme noktasını teğet geçen
kifayetsiz bir özlemin belki
soru işareti?-dir-
                           -yaşam-
iki çizgi arasına sığan
üç noktanın ardında kalan…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
10.01.2005 / Pazartesi
23:20

BUGÜN İSTANBUL ÜŞÜYOR

Pamuk şekeri kıvamında
Ve dondurma tadında,
Üşüyor bugün İstanbul…

İnsanlar işe yetişme telaşında,
yaşam bildiğin gibi,
bir koşturmacadır gidiyor,
tökezleyip çokça, soluklanarak
                               çıkmazda.

Her günkü gibi bugün de
geçtim önünden,
Göremesem de,
gülümsedin aynı tebessümle
                      duyumsadım,
‘ben iyiyim’ dercesine.

Bugün yemyeşil filiz verdi kır çiçeğim,
Buz beyaz karların altındaki topraktan.

Her gün,
daha da artan doğum sancılarıyla
seni doğurmakta anamız…
Bense,
kifayetsiz özlemlerle,
seni beklemekteyim düşlerim de…

Bugün İstanbul üşüyor,
Yüreğimse yanmakta
                                özleminle!..

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
23.01.2004 / Cuma / 16.00
Alternatif Yayıncılık

BİTMEZ BİR YOL

Bir yol türküsüdür, pınarın başından akıp gelen
Bu sevdalı yol bitip tükenmez
Bir eli toprakta, diğeri yağmur bulutlarında
Umutlardır yaşatan insanı masmavi…

Kıvrım kıvrım kuyruğu yılanın,
                                             yollar gibi.
Yılan her insan gibi kendini korur yalnızca
Yollar hiç yokmuşçasına bir anda bitiverir.
Sırılsıklam olur başak taneleri
Gider birden umutlar, geride kalan
                                            bir tutam mavi…
Bir tutam mavi gökyüzünün özgürlüğüne savrulan.
Tırmanırım dağları,
Savrulmak için mavi özgürlüğe.
Tırmandıkça uzar yollar,
                                     gökyüzüm daha bir kocaman…

Sönmekte bulutlardaki ışık,
Alacakaranlık dağların ardı
Öyle bir mavi ki geçer sarıyı,
Dağlar erir bu sevi’den,
                                   tan kızıllığı beni yakar
Seni alır vermez yollar,
                                  seni alır, vermez yüreğin bana
Hayır, bu böyle olmaz
bitmedi
            daha…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
31.12.1999 / Cuma
Afyon Yolu – Otobüste…

BİRAZ

Salt zamanı yıkmaktayım
Uzanmışım halıya
ajandalar, kitaplar, şiirler
Şiirler sevda,
Şiirler özlem
Şiirler Ahmet Arif'ten bir damla
                             - "oy alarga"
Şiirler bir damla kan
Belki "Şairin Kanı"
Belki de
bir damla kandır mendilimdeki
                 kulaklarımda çınlayan.

Özlem fırtınası esmekte,
                          sağır edercesine.
Sözcükler yarım,
                         kırılmış her biri
her bir parça savrulmuş bedene.

Dilim prangaya vurulmuş
                        - konuşamaz
Ellerim uzanır ulaşamaz,
                        - okşayamaz.
Sevemem bir türlü sevdiğimi
                         söyleyemem
Dünyanın bütün çiçeklerini ona
                         verebileceğimi.
Gözlerim belki gözlerim ele verir beni,
Sevdiğim baktığında kaçmasalar
o sonsuz derinlikten.

Sevdiğim, ah be sevdiğim;
Sen sen inadına baksan o gözlere,
                         - gel çöz beni.
Özgürce dağıt ki bulutlara sözcükleri,
Sözcüklerimde kavuşsun özgürlüğüne
Sakınmadan,
                     utanmadan,
                                       kırılmadan
Haykırsınlar umuda,
sevdaya,
              aşka,
                       çiçek açan tohuma,
yankılansınlar bir yamaçtan diğerine,
yankılansın sözcüklerim
beyninin uyarıcı sistemine
usulca ilişsinler yüreğinin bir köşesine.

Hadi uzat ellerini, ulaş ellerime
                           - okşa biraz

Bir papatya kondur saçlarıma,
                          - kokla biraz
Soluğumu soluğuna kat,
                         - soluklan biraz
Gel ısıt yüreğimi,
                         - yaklaş biraz.

Hadi be gülüm;
Bilirim sen de tutsaksın bu yolda
ama ya birlikte gelmeliyiz üstesinden
ya da...
Korkuyorum haklısın
bir insanın daha, gidişini izlemeye gücüm yok
                                         - gel konuş biraz
Anlat bana yüreğini,
yüreğini yüreğime katayım,
yüreğim yüreğinindir,
                                - SEV biraz.

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
03.08.1999 / 07.05.2001
Salı / Pazartesi

BİR GÜN MUTLAKA

Sen tozlu yolların dumanlı dönemeçlerinden vazgeçip,
ansızın bir gece kelebeği oluverdin.
Her gidiş erkendir bilirim,
peki ya bekleyişin zamanı var mı?
Şimdi zaman sancılanmakta,
şafak sökümlerindeki gündoğumlarına…

Yıldızlar kadar uzak ve gerçek şimdi
                                             varlığın.
Uzansam dokunamam ama dokunsam
                                             bilirim;
sigaramı-zı-n dumanı kadar
                                           yakınsın,
doğa yasalarına inat, gerçeksin en az
                                  benim kadar…

Ve bilmekteyim;
ben de senin kadar gerçek olacağım
bir gün mutlaka…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
22.05.2004 / Cumartesi

BİR ADIM YÜREK

Halenur’a…

Her yeni sevi’nin başlangıcı;
bir öncekiyle azalan heyecan,
yaşanmışlıklarla artan korku,
ve geçmişe gidip yavaş, yavaş
hani o gençlik yıllarındaki,
lise çağlarındaki kıpırdamalar gibi
kaygılı,
           telaşlı,
                      ürkek,
kaçamak bakışların ardındaki,
sonsuzluğa uzanan
bir engin derinliktir!

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
24.07.2001 / Salı - Alabanda Otel
Çeşme / Ilıca - 01.50

Bİ MERAK YALNIZCA

Ölüm iniltisinde yaşam.
Sessiz çığlıklarında boğulan
insanlar ölümün.
Korkuyla merak arasındaki
ince çizgi; sevişmek gibi...
Yaşamla ölüm arasında gidip gelen.

Sen çizginin öbür ucunda
Korkumla merakımın doruklarında
Sen aslında sen hala
Var mısın acaba?

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
13.01.1999 / Çarşamba

Bİ OLASILIK

Gece yatağına girer habersiz
bir bakmışsın yastığında geçmişin
sanki eski bir dostu kucaklar gibi
sarlıverirsin yastığına, sımsıkı...
Bir düş, bir şarkı, bir anı
bir yastığın anlar seni
bir de belki Tanrı...

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
27.05.1997 Salı

BİLGİSAYAR

Salt okunur bir dosya hayatlarımız;
Silmek istersin, silemezsin
Farklı kaydedemezsin.
Ne kadar ciddiye de alsan, inatlaşsan da
Değiştiremezsin!
Baştan nasıl kaydedildiysen hayata,
Zamanı salt okunarak tüketirsin…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
27.08.2005 / Cumartesi
02.15

BAŞLANGIÇ

Gel uyandır beni uykularımdan, sonsuzluğun diyarında.
ruhum arınsın kutsal şarapla.
sanal tapınmanın tüm putları yıkılsın,
ereyim ruh-i keşfe,
huzurun doruklarında.

Portakal çiçeği boyalı odamda,
karşıda tütsü, mum ışığı
duvarda şiirler, fotoğraflar
ayetlerin mistik ezgisiyle,
koyuverdim kendimi sonsuzluğa.
piyanonun her tuşunda,
yaklaşmaktayım başlangıca.

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
19.02.2006 / 05.05.2006
Pazar / Cuma 23.00 / 17.20

ATEŞBÖCEĞİ

Sonsuz karanlığın
sonunda
ateşböceği yanıp söner
yandıkça
aydınlanır karanlıklar
yandıkça
yanar yüreği ateşböceğinin.

Gün gelir
karanlıklar yok olur,
ardından bir ışık söner.
parıltıların arasında kaybolan,
unutulmuş,
karanlığı boğan
ateşböceği
kendi ışığında
ölür!..

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
15 / 03/ 1999 - Pazartesi
Tantuni Cafe

Aşkın Anatomisi

AŞK         
          BİR ÖLÜ DALGA SESSİZLİĞİNDE!
ÖYLESİNE ISLAK,
                                  YORGUN
GÖZLERİ MAHMUR
                                   KISIK,
UYKUSUNDAN YENİ UYANMIŞ BİR ÇOCUK
                                   ŞAŞKINLIĞINDA.
YÜZÜ GÖKYÜZÜNE DÖNÜK
BEBEĞİN GÜLÜCÜKLERİ YAYILIR BEDENİNE
SARI
          SICAK.
MASMAVİ YOL UZANIR ÖNÜNE
SANKİ UZANSA ERİŞECEK
                                  BEYAZ PAMUK ŞEKERLERİNE
O KADAR YAKIN
VE
      BİR O KADAR DA UZAK
                                          ONA
ÇAĞLAYANLAR BOYU
                                          SEVDA...

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
07 / 04/ 1999
Çarşamba / 19:00

AŞKA DAVET

Aşk; gel vur beni,
parçala hücrelerimi.
Bu deliliğe ramak yaşamda,
derin kuyularında damıt bedenimi.

Kor ateşlerinde yansın yüreğim.
Sağanak olalım boşalalım geceye,
günaha açılan rahmin,
kıralım tüm kilitlerini.

Kabuk bağlamış
derin yaralarım,
Doyumsuz bir hazla
kaşınmakta şimdi.

Kanatarak
kanıksamaktayım
yalnızlığımı.

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
10.09.2005 / Cumartesi - Evde…

ARTAKALAN

Bitiyor mu bu sevi başlamadan
Yine yaşanmakta aynı açmaz
Bir insan için uykusuz bir gece geçirdim
                                                            - yeniden

Yeniden
             yeniden
                         yeniden
Fırtına kopmakta beynimde
Aynı çıkmazda bulur kendini yüreğim
Kalan o olur,
Bir de yalnızlık

Ve giden
Benden artakalanlardır aslında,
Kalmışsa geride bir parçam...

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
02 / 08/ 1999
Pazartesi / 09:00

ARAYIŞ

Haftaları biriktiriyorum ceplerimde,
bir yol türküsü tutturmuş ruhum.
donmuş zamanın kesitinden
bölündükçe an’lara,
yüreğimin gizinde kaybolurum.

Buz tutmuş patika,
nisan yağmurlarıyla eriyor.
paramparça haritanın
sınır hatlarında,
kendi coğrafyamın izini arıyorum.

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
19.04.2006 / Çarşamba

ANLAMSIZLIK

Kelimelerim paramparça
beyin hücrelerimi de dağıtmakta
kavramsız bir umarsızlık içinde
Anlamsız geçmekte zaman…
Oysa durdu dünya, sekiz yıl önce.

Keşfedilmemiş ruhların çoraklığına
Savuruyorum benliğimi,
bir bardak votkada arıyorum
geçmişin izlerini.
Tüm canlılığıyla insanlar akıyor gözlerimden,
sessizliğinde susuyorum donmuş yaşlarımla…

Sarhoş olsam diyorum
uyanır mıyım bu kâbustan
sensizliğin sekizinci yılında
yatağında uyurken…

Hepimiz susuyoruz bugün
Konuşan yalnızca
Anlamsızlığını da yitirmiş zaman…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
08.08.2006 / Salı
16:27 / Mano Cafe

ANLAM - YAŞAM - SAL KARMAŞA

-I- Anlamaya çalışmıyorum hiçbir şeyi
kendimin dışında!
Sonsuz okyanusumda
boğuluyorum
- doğuyorum -
Yiten her soluğumda,
biraz daha anlıyorum beni.
Günah çıkarıyorum,
düşsel mutlulukta.

-II-
İyilikler unutulmuş
kilidi mühürlü mahzende!
Zehirli sarmaşık kanda
ah dilin şeytanı
melek uykuda ki,
şeytan da bir melek yarattığımız.
Yüreğimin gücü yok anlamaya insanı…

-III-
Suskunluğunun anlamı
kelimelere itimadının olmaması mı?
oysa hayatın anlamını,
cümle içinde kullanmaktı hani esas olan!
Bu da senin cümlen(!?)
bir ses…
ısıtsın yüreğimi.

-IV-
Susabiliriz yiten çığlıklarımızda!
kelimelere değil salt,
yaşama itimadın yoktur,
aslında insana.
Bakmamalı, görmeli dehlizi.
Sus!
Sessizlikte (?!)
çığlıklarım yiter nasılsa…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
13.11.2005 / Pazar
01.01

ANLAM

“Artık yitik bir düştür, yaşanmamış bir yarına uyanacağımız…”
Göksel YILMAZ / Tanrının Zamanı

Söylediğin her sözcüğe
Anlamlar mı yüklüyorum kendimce?!
Yalnızca o dost dergâhların birinde olmanın getirdiği
kaçınılmaz söylemleri,
yaşanmışlığın-yaşanamamışlığın-anına
sürükleme çabası mı benimki?
Yaşamın tozlu sahnesindeki oyunculuğunun
abartılı çıkışları mı seninki?
Sence anlamsız bir an’a anlamlar yükleme çabası mı benim ki?

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
24.10 2004 / Pazar
Tüyap Kitap Fuarı sonrasındaki
anlamsızlığa dair…

AN'İDEN

Parmaklarım arasındaki sigaranın dumanı tüter için için
sönmüş bir volkanın yeniden
canlanması gibi
Aniden aklıma düşüverirsin.

Bir an hırsla söndürdüğüm sigaraya
şöyle bir bakarım
acı bir gülümseyiş belirir yüzümde
ben seni hiçbir an unutamam ki
aklıma Aniden düşüveresin...

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
08/ 03/ 1999 - Pazartesi
Tantuni Cafe

ALABALIK

Suda yönünü arayan balıklar gibiyiz
kader bir yem atar önümüze
umuda sarılır, düşeriz peşine.

Akıntıya ters yüzmek istesek de
Yaşam istediği yöne sürükler bedenimizi
Ne kadar çırpınsan da
değiştiremezsin serüveni.
Şaşkın şaşkın izlerken dünyayı,
derin okyanusları düşlersin,
bir bakarsın sığ sulara sürüklenmişsin.

Son-uç-ta
ya büyük balığa yem olursun
ya da
vurursun kendini kıyıya.

Izgaranın harıyla
günahlarından arınırken
artık bir mezedir
rakının yanındaki
s-ala-balı-k…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
09.09.2005 - Cuma / 10.09.2005 - Cumartesi
Beykoz Balıkçısı / Evde…

AKIŞ

Seninle birlikte akmak vardı gecenin gizeminden,
yıldızların özgürlüğüne…
Gel dedin, gelemedim
akamadım özgürlüğe.

Şimdi;
Kayan bir yıldızsın gözbebeklerimde.
Yine de umudum tükenmeden
Gel desem,
akar mısın gecemin gizemine?

“Uçmayan köleliğin farkına varmaz”*
yıldızların özgürlüğüne,
uçar mısın benimle…

*PS: Tanrının Zamanı / Göksel Yılmaz

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
25.08.2004 / Çarşamba

AĞIT

Her ayrılık şarkısı; hüzün kokulu sağanak.
Hangi dilde söylenirse söylensin,
sen anlamasan da o dili,
ruhun çözer acının kilidini.

Her ayrılık şarkısı;
özlemin dinmez sancısı.
Hangi tarzda söylenirse söylensin,
her biri tek bir bedene bürünür,
gidenin ardından yakılan
bir ağıt olmak için.

Ve her ezgi;
din, dil, ırk ayırmadan
tek bir yürek olur.
Yaşamını paylaşır bir sevgili gibi,
yalnızlığın…
terk etmez seni.

Her ayrılık şarkısı;
yalnızlığının
katmerli kreması.

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ

04.03.2006 / Cumartesi
13.56

- KÖTÜLÜK -

SANA EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ BEN YAPTIM

sana kötü hiçbir şey yapmadım

sana hiç kötü bir şey yapmadım

sana kötü bir şey hiç yapmadım

SANA HİÇBİR ŞEYİ KÖTÜ YAPMADIM…

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
2003

Yaş-lı Çocuk

Burcu ALP ÖZTÜRK'e

Yaşlı bir çocuğum ben

büyüyemedim

hayata karşı

zaman neyi değiştirir ki kardeş

yüreğimin gizinde bulursun

ancak beni

elbet istersen…



Herkese açılmaz dehliz denizlerim

öyle bir coğrafya ki

sabır ister keşfi.

bazen çıkmaz bir labirentte

bulursun kendini

dolanır dolanır aynı noktaya gelirsin

oysa geçtiğin yollarda


bembeyaz kırçiçekleri serilir ayaklarına

görebilirsen tabi…

bakmakla görmek arasındaki fark bu

bakmakta değil

keramet

görebilmekte dehlizi.



Paramparça yüreğimdeki

küçücük

umut ışığı

sımsıcak sarmalar hayatı sevice

dost ki boşa sarf edilecek

sözcük değil

paylaşılmadan yaşamlar

çabalamadan, ırak çorak çöller

aşılmaz


sınırsız okyanusa varılmaz

istersen,

görürsen, yaşarsan

tarihi kalıntılarımdaki çorak coğrafyalarımın

ardındaki sınırsız maviliğe ulaşırsın…

Sonrası bize kalmış!



Asıl

“biz” olabilmekte hayat


paylaşabilmekte solukları güvence

bir

kadeh beyaz şarabın sunduğu keyifte

hüzünlü bir anı’nın bulduğu omuzda


varabilmektir keşf-i diyara…



Kurulan her tümce

yapıtaşlarımızın temelidir.

düşünülerek

oluşturulmalı simetri

milimetrik ölçümlerle kurulu piramitlerin

kimyasını bilemem ama

edebi eserlere ilham kaynağı olmuş

bir

muammadır hala


gizemli bir coğrafya

keşfedildikçe yeni

keşiflere gebe…



yaşlı bir çocuğum ben

büyüyemedim hayata karşı

oysa iç denizlerim öyle kocaman ki

inebilirsen derinlerine


yağmurların ardındaki toprak kokusu

yayılır bedenine

küçücük bir papatya tohumu filizlenir

soluğunla

yetiştirirsin

ve zamanla hayata karşı da büyümüş (?)

yaşı olmayan

yüreğime ekersin…



Sonrası sana kalmış!



Nihal Küçükdönmez

30.09.2005 / Cuma