3 Ağustos 2012 Cuma

14. Cumartesi

yine bir Cumartesi işte
14 yıl sonra kara bir cumartesi
Ayhan sensiz geçen 14 yıllık Cumartesinin ağıtı bu
ne bir şiir ne bir şarkı ne bir öykü yarım kalan aramızdaki
yaşanmamış yıllarımız bu yazı yarım kalan tümcelerimiz
benim yarım yas/yarım kalan yaşamım ağabeyim

yoksun! yokluğun hançerin bağırsaklarımı parçalayıp sökmesi gibi
uçurum yüklemli yol boyunca durmaksızın kusmak gibi
sensiz hayatımın ortasında ne yapacağımı bilemeden kalakalıp sıçmak gibi ...
yokluğun biçimsiz bir müshil, hayat korkunç bir şaka,
trajikomik bir tragedya şahane bir medya
herkesin yüzünde ayrı bir maske çeşit çeşit seç beğen al
senin bıraktığın zamanlardaki dostluklar yok ayhan
hatta bilmem ki senin yaşadıklarında dostluk muydu
yoksa sen de mi maskeler takardın yüzüne bilmem ki
tek bir can dostun var bilirim, hani kollarında gittiğin
Dostluk dediğin de bu değil mi Âşk gibi Bir!

Hayata dair ne öğrendiysem senden yadigâr abim
hepsi yarım, kırık bundandır hafızam silik, yitik
şimdi içimden ne gitar çalmak geliyor
ne sinema, tiyatro, opera seyretmek
dem çekmenin bile tadı yok artık, kadeh tokuşturmak kifayetsiz
ateistliğine inat deistliğimle yokluğuna hu çeker oldum
nefesim tükendi, (s)oluksuz kaldım
ne yapsam ne etsem nereye gitsem ben sensizliğe bi çare bulamadım...

(Yokluğunda ne ailemizi toparlayabildim ne kendimi
oysa gittiğin gün arkadaşın tiyatro maskı yüzüğünü parmağıma takarken;
"sen güçlüsün, ona en çok sen benziyorsun, sen ayakta durup ailene destek olmalısın" derken omuzlarıma ne çok yük yüklemişlerdi daha on sekizimde, o gün bu gündür yokluğunun yükünün altında ben de çürüyorum ayhan!
oysa sen çoktan toprağa karıştın. Mineral,bakteri, protein oldun... Yaşamın özüne döndün, yeniden can oldun!)

Ve işte yine yarım kalıyor bu yazı da
yarım kalacak hayatlarımız gibi...


Nihâl -Özlem-Küçükdönmez
4.8.2012 - Cumartesi
03.45

0 yorum:

Yorum Gönder

Yaş-lı Çocuk

Burcu ALP ÖZTÜRK'e

Yaşlı bir çocuğum ben

büyüyemedim

hayata karşı

zaman neyi değiştirir ki kardeş

yüreğimin gizinde bulursun

ancak beni

elbet istersen…



Herkese açılmaz dehliz denizlerim

öyle bir coğrafya ki

sabır ister keşfi.

bazen çıkmaz bir labirentte

bulursun kendini

dolanır dolanır aynı noktaya gelirsin

oysa geçtiğin yollarda


bembeyaz kırçiçekleri serilir ayaklarına

görebilirsen tabi…

bakmakla görmek arasındaki fark bu

bakmakta değil

keramet

görebilmekte dehlizi.



Paramparça yüreğimdeki

küçücük

umut ışığı

sımsıcak sarmalar hayatı sevice

dost ki boşa sarf edilecek

sözcük değil

paylaşılmadan yaşamlar

çabalamadan, ırak çorak çöller

aşılmaz


sınırsız okyanusa varılmaz

istersen,

görürsen, yaşarsan

tarihi kalıntılarımdaki çorak coğrafyalarımın

ardındaki sınırsız maviliğe ulaşırsın…

Sonrası bize kalmış!



Asıl

“biz” olabilmekte hayat


paylaşabilmekte solukları güvence

bir

kadeh beyaz şarabın sunduğu keyifte

hüzünlü bir anı’nın bulduğu omuzda


varabilmektir keşf-i diyara…



Kurulan her tümce

yapıtaşlarımızın temelidir.

düşünülerek

oluşturulmalı simetri

milimetrik ölçümlerle kurulu piramitlerin

kimyasını bilemem ama

edebi eserlere ilham kaynağı olmuş

bir

muammadır hala


gizemli bir coğrafya

keşfedildikçe yeni

keşiflere gebe…



yaşlı bir çocuğum ben

büyüyemedim hayata karşı

oysa iç denizlerim öyle kocaman ki

inebilirsen derinlerine


yağmurların ardındaki toprak kokusu

yayılır bedenine

küçücük bir papatya tohumu filizlenir

soluğunla

yetiştirirsin

ve zamanla hayata karşı da büyümüş (?)

yaşı olmayan

yüreğime ekersin…



Sonrası sana kalmış!



Nihal Küçükdönmez

30.09.2005 / Cuma