6 Eylül 2009 Pazar

DENİZİN GÖZYAŞLARI

Karanlığı yırtan sessizliğin sesinde Gecenin tam ortasında,
İnsanlar…
Kimi uykuda ya da hastane odasında
Yaşama tutunma çabasında.
Herhangi bir barda;
Sarhoş aşklarına, dostluklara, sevdiğine
Yaşamdan uçarcasına.
Zamanı durdurmak istercesine,
Hızlı adımlarla eve varma yarışında.

Arabalar, hızla gelip geçen arabalar
Tren vagonları bomboş,
Kalabalık bir yorgunluğu üzerinden atmak istercesine.
Kör bir kuyuya saplanıp kalmış
Gibidir gemiler.
Ve bir insan yaşamdan vazgeçmektedir şu an
Oysa umutları, amaçları, ideaları vardı daha dün akşam.

Deniz; uçsuz bir sonsuzluk gibi, karanlığın ortasında
Yol kenarları ışıl ışıl, karşıki yamaçlar.
Orada tam karşıda
bambaşka bir il, bambaşka yaşamlar, acılar…
Ve bambaşka illere giden insanlar vagonlarda,
yorgun, uykulu, sabırsız…
Ve havalanan son uçakla,
bir başka ülkeye yol alanlar.

Bu yaz da bitiyor işte
Kırlangıçlar da terk ediyor bizi.
Yıldız kümeleri doluşmuş göğe,
Yarın hava güzel olacak
Ya da gecenin bir yarısı yer sarsacak yine öfkeyle
Çığlıklar!
Buram buram ölüm kokacak bir kent.

İnsanlar, ilişkiler, yaşam
beklentiler, umutlar, mutluluklar, hüzün.
Derin bir nefes çekiyorum içime, yarın bulamayabilirim.
An’ı iyi yaşamak gerek, başka bir an olmayabilir nefesimde
Sonra pişmanlıklar, gözyaşı ne işe yarar?
Elbet bir parça anısı kalmışsa geçmişin.
Yok unutulmuşsa çoktan,
Varamaz denize bir damla yaş.

Seyre dalıyorum denizi,
karşıları, o kenti.
Yazmak hiç bu kadar zor olmamıştı.
Hele söylemek, ben ki kelimelerimde kifayetsiz.
Salt düşüncem özgürce haykırır, içime hapsolarak;
SENİ seyre dalıyorum!

Ve düşünüyorum ne yapmaktasın şu an,
dost bildiğim, iki yılım, geçmişim,
geleceğim olamayan, yanlışım,
inanmasan da yalanım olmayan
kocaman çorak tarlam-ız-daki
MİNİCİK PAPATYAM
ne yapmaktasın?

Nihal KÜÇÜKDÖNMEZ
23.08.2001- Perşembe 00.52
Pendik / Altkaynarca

0 yorum:

Yorum Gönder

Yaş-lı Çocuk

Burcu ALP ÖZTÜRK'e

Yaşlı bir çocuğum ben

büyüyemedim

hayata karşı

zaman neyi değiştirir ki kardeş

yüreğimin gizinde bulursun

ancak beni

elbet istersen…



Herkese açılmaz dehliz denizlerim

öyle bir coğrafya ki

sabır ister keşfi.

bazen çıkmaz bir labirentte

bulursun kendini

dolanır dolanır aynı noktaya gelirsin

oysa geçtiğin yollarda


bembeyaz kırçiçekleri serilir ayaklarına

görebilirsen tabi…

bakmakla görmek arasındaki fark bu

bakmakta değil

keramet

görebilmekte dehlizi.



Paramparça yüreğimdeki

küçücük

umut ışığı

sımsıcak sarmalar hayatı sevice

dost ki boşa sarf edilecek

sözcük değil

paylaşılmadan yaşamlar

çabalamadan, ırak çorak çöller

aşılmaz


sınırsız okyanusa varılmaz

istersen,

görürsen, yaşarsan

tarihi kalıntılarımdaki çorak coğrafyalarımın

ardındaki sınırsız maviliğe ulaşırsın…

Sonrası bize kalmış!



Asıl

“biz” olabilmekte hayat


paylaşabilmekte solukları güvence

bir

kadeh beyaz şarabın sunduğu keyifte

hüzünlü bir anı’nın bulduğu omuzda


varabilmektir keşf-i diyara…



Kurulan her tümce

yapıtaşlarımızın temelidir.

düşünülerek

oluşturulmalı simetri

milimetrik ölçümlerle kurulu piramitlerin

kimyasını bilemem ama

edebi eserlere ilham kaynağı olmuş

bir

muammadır hala


gizemli bir coğrafya

keşfedildikçe yeni

keşiflere gebe…



yaşlı bir çocuğum ben

büyüyemedim hayata karşı

oysa iç denizlerim öyle kocaman ki

inebilirsen derinlerine


yağmurların ardındaki toprak kokusu

yayılır bedenine

küçücük bir papatya tohumu filizlenir

soluğunla

yetiştirirsin

ve zamanla hayata karşı da büyümüş (?)

yaşı olmayan

yüreğime ekersin…



Sonrası sana kalmış!



Nihal Küçükdönmez

30.09.2005 / Cuma